Arda Aydın ile Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı konuştuk

Shakespeare’in meşhur Bir Yaz Gecesi Rüyası (A Midsummer Night’s Dream) 9 Kasım’da yeniden sahnede. Bir Yaz Gecesi Rüyası yapımcısı ve oyuncusu Arda Aydın’a oyunla ilgili merak edilenleri sorduk.

Uğur Ugan: Bir Yaz Gecesi Rüyası Oyununun sahneye hazırlanış süreci nasıl gelişti?

Arda Aydın: Bir Yaz Gecesi Rüyası çok sevilen ve seyircinin izlemek istediği oyunlardan biri oldu her zaman. Bu asıl itici güç oldu diyebiliriz. Sonra sizinle çalışmayı kabul etmiş Sezai Aydın, levent üzümcü, Neslihan Yeldan gibi isimler var; bu da işin tuzu biberi oluyor. Daha önce deneyimlenmiş ve başarılı olmuş bir oyun aynı zamanda.  Bu oyunu çeşitli kereler oynamış biri olarak da İstanbul’un en büyük tiyatro salonu olan UniqHall’da bu oyunu görmenin hayaliyle başladık çalışmaya. AleksandarPopovski’nin bu oyuna getirdiği bakış açısı da oyunun bu kadar ısrarla seyirciyle buluşmasını sağlamak açısından çok önemliydi. Zorlu ve oldukça masraflı bir sürenin ardından oyun 9 Kasım’da UniqHall sahnesinde seyirciyle buluşacak.

UU: Sizi bir Shakespeare uyarlaması yapma fikrine iten şey neydi?

Arda Aydın ile Bir Yaz Gecesi Rüyası'nı konuştuk

 

AA: Bunun bir uyarlama olduğunu söylemek pek doğru olmaz. AleksandarPopovski’nin yorumu diyebiliriz. Bir oyunun uyarlaması farklı bir tekst yazmayı gerektirir ki biz oyunun aslını oynuyoruz. Bizi oyunu oynamaya iten sebepse tiyatro tarihinde çok önemli bir yerinin olması ve seyircinin bu gibi büyük prodüksiyonlara özel tiyatrolarda da ulaşabilmesi gerekliliğiydi.

UU: Shakespeare’in birçok eseri arasından neden Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı tercih ettiniz?

AA: Dediğim gibi bu Shakespeare’in en önemli oyunlarından biri. En çok oynanan ve en çok istenen, komik, karanlık tarafları olan, pek çok açıdan fantastik boyutların da üstüne çıkan ve günümüz dünyasında bile hayal edilmesi oldukça zor şeylerin var olduğu bir oyun. fırsat varken yapılması gerekenin her zaman büyük bir Shakespeare oyunu olması gerektiğini düşündüğümden, doğru zaman ve doğru ekiple bu işin olması gerektiğini kanaat getirdik ve başladık.

UU: Bir oyuncu olarak Shakespeare oynamak size neler kazandırdı?

AA: Bu benim profesyonel anlamda oynadığım 6. Shakespeare oyunu. Shakespeare’in en önemli yanı oyuncuyu o şiirsel dilinin içinde düşünmeye zorlaması ve yeni fikirlerle bezeli yeni anlayışlar getirmeye mecbur kılmasıdır. Her oyuncu her zaman bir Shakespeare oyunu oynamak ister. Kadınlar LadyAnn ya da Hippolita gibi karakterleri oynamak isterken, erkekler, Hamlet, Macbeth ya da Oberon’u oynamayı ister. Oyuncu bir karakteri sahnede oynamak üzere çalışırken, o karakterin bir Shakespeare oyunundan olması bu durumu iki kat daha zor hale getirir ve zor; her zaman iyi ve zorlayıcıdır. Benim oyunculuk kariyerimde bu kadar zorlanmış olmam hep Shakespeare sayesinde olmuştur ve tabi bu diğer literatür oyunlarını oynarken de çok işime yaramıştır daima.

UU: Türkiye’de tiyatro yapmanın güçlüğünü biliyoruz. Oyunu sahneye hazırlarken ne tip zorluklar yaşadınız?

AA: Türkiye’deki en büyük zorluk seyirci sayısı aslında. Tiyatrolar ayakta kalabilmek için çağdaşı yabancı tiyatroların kat be kat üstünde, başarılı oyunlar yaparken, topladıkları seyirci sayıları yine yabancı çağdaşlarının neredeyse 10’da 1’i. Tabi kazanılan paralar da bununla orantılı gidiyor. Hem üretkenlik hem de nicelik açısından çok verimli tiyatro insanları olmasına rağmen Türk Tiyatrosu seyirci açısından kısır bir döngünün içinde kaldıkça bu devam edecek maalesef. Her işte olduğu gibi, sanatsal anlamda da tembellik yaptığımız kuşku götürmez bir gerçek. Televizyonda gördüğü işe sanat, o işi yapana da sanatçı diyen büyük bir kitle var ülkemizde. Bu ne yazık ki dünyada bir tek bizim ülkemize özgü bir durum olarak varlığını sürdürüyor. Karşılığı yalnızca para, Reklam, ticaret olan bir kamera işiyle tiyatroyu karşılaştırmaya kalkan zihniyet televizyonu baskın kılıyor ve tiyatroya rağbet etmiyor. Son yıllarda bunun değişmeye başladığını görüyor muyuz, görüyoruz evet ama yine de çok daha meraklı ve sanatla iç içe nesillere ihtiyaç var. Çocuk seyirciler, yarın büyük oyunlarını izlemek istesin ve geleceğin seyircileri olsun diye uğraş veren topluluklara da buradan bir helal olsun demek isterim, çünkü en meşakkatli iş onların sırtında. Türk Tiyatrosu’nu toparlamak dediğim gibi ancak seyirci sayısının artmasıyla mümkün olabilecek bir şey ve bu sayede zor tarafları daha katlanır hale gelebilir, umarım.

UU: Eklemek istedikleriniz:

AA: Oyun özelinde konuşmak gerekirse, bir kere bütçesi çok yüksek bir iş. Sahne sanatları kurumlar dışında bu kadar pahalıya mal edilebilecek işler değil maalesef ülkemizde. Ama biri yapmalıydı, o biri de ben oldum. Mesela oyunun ihtiyacı bir malzemeyi almak dövize bağlı olduğu zaman mecburen döviz kurundan haberdar olmak zorunda kalıyorsunuz. Para ve hesap işleri giriyor devreye. Bunlar alışkın olduğum şeyler değildi hiçbir zaman. Ama alışmak ve yapmak zorunda kalıyorsunuz. Başka birçok zorluğu da var tabi. Ekibi kurmak, herkesi bir arada tutmak, prova yapmalarını sağlamak ve hayatlarını idame ettirebilmelerine katkıda bulunmak gibi. Ama her şeyin, tüm sıkıntıların ve dertlerin uçup gittiği o ana, seyirciyle buluşma anına kavuşunca tüm bu sıkıntılar uçup gidiyor. Tiyatro da zaten bu yüzden güzel. Tiyatro insanı iyi eder, iyileştirir…

http://www.milliyet.com.tr/arda-aydin-ile-bir-yaz-gecesi-pembenar-detay-kultursanat-2534556